Halk hikayesi, masal ve destan özellikleri gösteren, sözlü aktarımı yapılan halk tarafından benimsenmiş öykülerdir. Buna göre halk hikâyeleri için destan
Birbirinden yakışıklı kıllı erkekler. Maço atletik ve seksi… baştan çıkaran bu erkekler senin için 💖👍 #hairychest #hairymen #kıllıerkekler #aktifgay #gayistanbul
人魚 にんぎょ Translation: human fish; mermaid, merman Habitat: seas, oceans, and other large bodies of water Diet: omnivorous; fish, seaweed, and other aquatic foods Appearance: Mermaids are known as ningyo in Japanese, but they are very different from the mermaids of Western tradition. Unlike the mermaids of the Atlantic Ocean and Mediterranean Sea, ningyo from the Pacific Ocean and
Tarihi sil baştan yazdıran keşif Göbeklitepe UNESCO Dünya Miras Listesi'nde yer alan ve tüm dünyanın dikkatini çeken Şanlıurfa'daki Göbeklitepe' de insanlık tarihinin bilinen ilk tapınakları yer alıyor. Peki M.Ö. 10 bin yıl önce henüz yerleşik hayata geçmemiş olan avcı toplumlar böylesi görkemli tapınakları nasıl yaptı? Göbeklitepe işte bu ezberi bozuyor Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi'nin girişinde bir pano var. Panoda İngiltere'deki Stonehenge'in M.Ö 2500'de, Mısır piramitlerinin M.Ö 2600'de, Mezopotamya Zigguratları'nın M.Ö 4000'de, Portekiz'deki Almenders Cromlech'in M.Ö 6000'de, Göbeklitepe'deki tapınakların ise M.Ö. 12.000'de inşa edildiğini gösteren bir çizelge bulunuyor. Bu çizelge bile Göbeklitepe'nin, insanın tarihsel yolculuğunda nerede durduğunu anlamamız için yeterli. İnsanın kendi elleriyle yaptığı, bilinen ilk tapınaklar var burada. Hem de insanın henüz yerleşik hayata geçmediği, avcı olarak yaşadığı bir dönemde inşa edilmiş. Sonra burayı inşa edenler, nedendir bilinmez üzerini toprakla kapatmış ve Göbeklitepe derin bir uykuya yatmış. Taa ki 1980'lere kadar. 1980'li yılların sonlarında iki köylü Şanlıurfa'da tepelik bir arazide, topraklarını sürerken bir heykel buluyor. Alıp evlerine götürüyor. Heykelin müstehcen olduğunu düşündükleri için ahıra koyup üstünü örtüyorlar. Fakat bu heykelle ne yapacaklarını da bilemiyorlar. Sonunda devlet yetkililerine teslim etmeye karar veriyorlar. Ama 'devlete kirli heykel götürülmez' diye bir güzel yıkayıp öyle Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi'ne teslim ediyorlar. O yıllarda müzede bu heykelin değerini kavrayacak Neolitik Çağ uzmanı yok. Bunun için heykel depoya kaldırılıyor. Aradan zaman geçiyor. 1990'lı yıllarda Urfa'da Nevali Cori kazısını yapan Prof. Harald Hauptmann ile onun ekibinden öğrencisi Klaus Schmidt bu kazıdan çıkarılan eserleri teslim etmek için müzeye geliyor. Müze yetkilileri onlara Örencik Köyü'nde yaşayan köylülerin vakti zamanında getirdiği heykeli gösteriyor. Schmidt'in o an gözleri parlıyor, müze yetkilisine "Nereden buldunuz bu heykeli?" diye soruyor. Örencik Köyü'ne gidiliyor, köylüler bulunuyor, Schmidt ile köylüler bu heykelin çıktığı araziye gidiyor. İşte o arazi yıllar içinde kazılıyor ve altından insanlık tarihini değiştiren, tarihin sıfır noktası olarak nitelendirilen Göbeklitepe'deki tapınaklar ortaya çıkıyor. SARSICI BİLGİLER M.Ö. 10 bin yıl önce insanlık bir inanç merkezi inşa etmiş! Bu bilgi, insanın tarihsel serüvenini iyi bilenler için elektrik çarpması etkisi yapacak kadar sarsıcı. Çünkü bildiğimiz ezberler bozuluyor bu bilgiyle. Peki nasıl? Çünkü Göbeklitepe keşfedilmeden önce bize, 12 bin yıl önceki insanın avcılık yaparak ilkel bir şekilde yaşadığı öğretilmişti. Böylesi kompleks bir tapınağı inşa etmesi için insanın önce barınak yapmayı öğrenmesi, sonra tarıma başlayarak yerleşik hayata geçmesi gerekiyordu. Yerleşik hayata geçmemiş ilkel avcı toplumlarında inancın yerinin olmadığı düşünülüyordu. Ama işte Göbeklitepe bu ezberi bozdu. Anlaşıldı ki Göbeklitepe'de yaşayan insanlar, yerleşik hayata geçmeden önce ileri düzeyde mühendislik zekasına sahipti ve heykelleri işleyecek bir estetik anlayışları vardı. Ama en önemlisi daha avcı toplumuyken bile bir inanca sahiptiler ve bu inanç onlara görkemli tapınaklar yaptırmıştı. Yani insanın kadim yolculuğunda inanç ihtiyacının ortaya çıkması için yerleşik hayata geçmesi gerektiği düşüncesi tuzla buz oluyordu. Şanlıurfa'daki şehir merkezinden 30 kilometre uzaklıktaki Göbeklitepe'deki tapınakları görmek için her gün buraya gelen yüzlerce ziyaretçi işte burada inancın insan için ne kadar önemli olduğu gerçeğiyle yüzleşiyor. ADETA ZAMAN MAKİNESİ Ziyaretçileri ilk önce Göbeklitepe Ören Yeri'nin hemen girişindeki, çevreye uygun mimarisiyle dikkat çeken ziyaretçi merkezi karşılıyor. Görsel ve işitsel olarak çok iyi tasarlanmış bu merkez adeta bir zaman makinesi. Çünkü sizi simülasyonlarla günümüzden 12 bin öncesine götürüyor ve Göbeklitepe'yi inşa eden insanların nasıl yaşadıklarını anlamanızı sağlıyor. Hiç de ilkel değiller. 12 bin yıl öncesinde gelişmiş bir topluluk var karşınızda. Bir toplumsal iş bölümü yapılmış. İşçi sınıfı, yönetici bir sınıf ve dini temsilciler var. Ellerinde taşları şekillendirecek hiçbir alet yok. Sadece çakmak taşı var. Ama onlar o taşları kendi elleriyle ve zekalarıyla işleyip toplumsal bir iş bölümüne giderek böylesi devasa mabetler yapmışlar. Sonrasındaysa T şeklinde stellerden (dikilmiş, yüksekliği eninden uzun yekpare bir taş) oluşan tapınaklara doğru yolculuk başlıyor. İki ila altı metre uzunluğunda ağırlıkları beş ile 20 ton arasında değişen bu stellerden oluşan tapınaklar tüm görkemiyle sizi bekliyor. İnsanı temsil ettiği düşünülen bu stellerin üzerinde kimi vahşi hayvan figürleri bulunuyor. Altı tapınak yapılan kazılan sonucu ortaya çıkarıldı. Üzeri yakın zamanda büyük bir brandayla kapatılan tapınaklar burada sergileniyor. Ki tüm görkemiyle tapınakları görünce burayı inşa eden insanlara karşı saygı duymamak içten bile değil. Ama tespit edilen daha 14 tapınağın yerin altında olduğunu öğrenince bu saygı katbekat artıyor. MÜZEYİ DE GEZİN Fakat Göbeklitepe'nin kıymeti harbiyesini anlamak için sadece ören yerini gezmek yetmez. Tekrar şehre dönüp alanında dünyadaki sayılı müzelerden biri olan Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi'ni de görmek gerekiyor. Çünkü müze sizin Paleolitik Çağ'dan başlayarak Neolitik Çağ'a sonra da bakır, tunç ve demir çağlarına uzanan tarihi bir yolculuğa çıkmanızı sağlıyor. Tüm bu binlerce yıl süren çağlar arasındaki yolculuk arasında yolunuz yine Göbeklitepe'ye çıkıyor ve neden buraya tarihin sıfır noktası denildiğini daha iyi kavrıyorsunuz. KAYNAK : Sabah
İÇİMDEN BİR SES DİYOR Kİ.. Birisi sana ”Nasılsın?” diye sorduğu zamanVerdiğin cevaba dikkat etNeden mi?Sıkıcı, kötü, berbatve buna benzer olumsuz kelimeler kullandığın zamanBaştan kaybetin demektir…Bilmelisin ki bilinçaltın,Bunları emir olarak alır ve uygulamaya koyarNerde bir sıkıntı, kötü, berbat şey varsaHayatına çeker getirirSende onları yaşamak zorunda kalırsınUnutma:Senin her zamanYapacak güzel şeylerin vardır.. Öncelikle sen Kendine başkalarından daha… Daha fazlasını oku »BİRİSİ SANA ”NASILSIN?” DİYE SORDUĞU ZAMAN VERDİĞİN CEVABA DİKKAT ET. NEDEN Mİ?
Suudi Arabistan ilginç yasaklarla gündeme gelmeye devam ediyor. Fakat bu sefer olay duymaya alıştığımız Suudi Arabistan yasaklarından biraz farklı.
Mantarlara olan merakımı bilen bilir, bilmeyen de öğrensin artık. Blogumuzun adını boşuna Café Chanterelle koymadık. Ormanda dolaşıp bulduğum envai çeşit mantarın fotoğraflarını çekmek benim için dünyanın en büyük keyiflerinden. Her yeni keşfimde hazine bulmuşcasına sevindirik olur, büyülenir, kendimden geçerim... Mantarlar aleminin her bireyi kendi ortamında inanılmaz derecede fotojeniktir. Makro-fotoğrafçılığın vazgeçilmez fotomodellerindendir kendileri. Mantar fotoğrafçılığı ve gözlemciliği dışında fırsat bulduğum birkaç orman yürüyüşünde iyi bildiğim bazı yabani tür mantarlardan kendim toplayıp yemişliğim yedirmişliğim de vardır. Ayrıca Türkiye’nin ilk ve tek mantar uzmanı olan Sayın Jilber Barutçiyan’ın kurmuş olduğu mantardostu mail grubunun ([email protected]) da bir üyesiyim. Jilber Hoca sağ olsun, sonunda Türkiye’nin ilk mantar kitabını da yayınladı: Türkiye’nin Mantarları-1, Oğlak Yayınları, 2012. Ankara’da ikamet ederken daha çok Kızılcahamam ormanlarında gezinirdim. Şile ormanlarının mantar ile ilgili namını duyunca 15-16 Kasım tarihlerinde yollara düştüm. İlk gün önce ormanda bir keşif yolculuğuna çıkıp bol bol fotoğraf çektim. Sonra da Şile’ye uğrayıp şehir turu attım. İkinci gün bir arkadaşımla birlikte yine ormanda dolaştık, öğleden sonra ise Şile pazarını ziyaret ettik. Bu gezilerde çektiğim mantar fotoğraflarını bir başka yazıda paylaşmayı planlıyorum. Yer tezgahında bal kabağının yanında Boletus Edulis ve Agaricus Compestris satan bir teyze İlk gün Şile meydanında dolanırken yol kenarında kendi topladıkları mantarları satan teyzelere rastladım. Mantarlar üzerine biraz söyleştikten sonra üç tür mantar satın aldım: Cantharellus Cibarius (Tavuk Mantarı), Agaricus Compestris (İçi kızıl) ve bir Lactarius türü (Fındık Tirmiti). (Fındık tirmiti konusunda kendisine danıştığım Jilber Bey bu mantarın Lactarius Badiosanguineus olduğunu tahmin ediyor.) Dönüş yolunda yol kenarında bulunan bir dinlenme mekanındaki satıcılardan ise bol miktarda Boletus Edulis (Kıkırdak Mantarı) aldım. Parantez içindeki isimler mantarların Şilece isimleridir. Blog mankenimiz kayısı kokulu Matmazel Cantharellus Cibarius (Balkadın, Tavuk mantarı, Kaz Ayağı) Kültür mantarının yabanisi ve daha lezizi Agaricus Campestris (Çayır Mantarı, İçi Kızıl) Acımtırak Lactarius sp. (Badiosanguineus???) (Fındık Tirmiti) Heybetli Boletus Edulis (Porçini, Ayı Mantarı, Taş Mantarı, Çörek mantarı, Kıkırdak Mantarı) Akşam yemeğinde misafirimiz vardı. Öncesinde tüm mantarları bir güzel temizledim. Normalde yabani mantarları yıkamadan temizlemek gerek. Yoksa sünger gibi su çekerler ve aromalarını da suya bırakırlar. Bu nedenle mantarları ormanda toplarken tozunu toprağını bir fırça yardımıyla temizlemek en iyisi. Fakat benim artık böyle bir şansım olmadığı için iyice kuruyup katılaşmış olan çamurları çıkarmak için bazı mantarları kısa süreliğine de olsa suya tutmak zorunda kaldım. Yerken yabani mantarların o kendine has naif lezzetlerini alabilmek için en iyi pişirme yöntemi sade olarak az yağda diri kalacak şekilde kısa süreliğine sotelemektir. Balkadınları önce yağsız olarak harlı ateşte tavaya aldım. Suyunu bırakıp çekince tereyağ ve tuz ekleyip üç dört dakika çevirdikten sonra tadını belirginleştirmek için çok az miktarda krema ekleyip gazı kestim. Hafif baharatımsı lezzet tartışmasız ON NUMARA! Eşsiz bir damak deneyimi! İçi kızılları da aynı şekilde pişirdim; sarımsaklı süzme yoğurt ile servis ettim. Bu mantarlar bol miktarda siyah renkli sıvı bıraktı tavaya. Lezzetinde yoğun bir kültür mantarı aroması hakim. Fındık tirmitlerini bir saat kadar tuzda beklettikten sonra sudan geçirdim. Daha sonra tencereye aldım ve tüm suyu buharlaşana kadar kendi suyunda haşladım. İki adet soğanı ince doğrayıp zeytinyağında yumuşayana kadar çevirip mantarları ilave ettim. Üç dakika kadar karıştırarak pişirmeye devam ettim, tuz ekleyip pişirme işlemini tamamladım. Tirmitleri bu şekilde pişirmeyi satıcı teyzeden öğrendim; iyi ki de öyle yapmışım çünkü acı olan bu mantarların acısını almanın tek yolu bu. Soğan da mantarın tatlanmasına ayrıca yardımcı oldu. Porçinileri ise iri parçalar halinde doğradıktan sonra zeytinyağı ve tereyağı karışımında üç-dört dakika kadar harlı ateşte çevirerek pişirdim. Rende parmesanla tatlandırdım. Porçiniler pişerken keskin bariz bir fındık kokusu yayıldı mutfağa. Findukimsu, hafif tatlımsı, kırmızı eti andıran bir lezzeti var bu mantarların. Mantarların yanına garnitür olarak ızgara tavada bonfile hazırladım. Konuklarımız hayatlarında bırakın tatmayı adını duymadıkları mantarların benzersiz lezzetlerine varınca kendilerinden geçtiler diyebilirim. Ne mutlu bana ki konuk dostlarıma böylesine bulunmaz bir yabani mantar şöleni sunma şansına sahip olmuştum böylece... Lezzet şampiyonu Chanterelle oldu! Gümüş madalyanın sahibi Boletus Edulis. Bronz madalya içi kızılların... Tanrının en muhteşem lütuflarından olsa gerek yenebilen yabani mantarlar. Her güzelliğin olduğu gibi onların da var elbet bir kusuru: Zehirli hatta öldürücü derecede zehirli benzerleri!!! Yenebilirliğinden %100 emin olmadığınız mantarları kesinlikle toplamayın, tüketmeyin! Unutmayınız ki tüm mantarlar yenebilir ama bazıları son yemeğiniz olabilir! Tüm mantar dostlarına selam olsun. Saygılarımla, Esen K. ÖNEMLİ UYARI: Bu blogdaki bilgileri kullanarak mantar toplamayın. Zehirli ve yenebilen mantarları birbirinden ayırt etmek bazen çok zor olduğundan topladığınız mantarlar hakkında bilgi sahibi olmak için mutlaka bir uzmana danışın. Kaynak: Türkiye’nin Mantarları-1, Jilber Barutçiyan, Oğlak Yayınları, 201
Sakız Adası'na senede en az 3-4 kere gidiyorum. Geçtiğimiz yaz sonunda, adayı baştan sonra gezdim ve sizler için bol fotoğraflı güzel bir Sakız Adası rehberi hazırladım.
Edebiyat tarihi de erkek egemen bir tarih olarak yazılır ve okunur. Kadın şairler, Antik Çağ’dan beri her zaman varlıklarını sürdürmüşler.